SEVGİLİ-FUAT YILMAZER


Seni seviyorum.

Nasıl sevmem ki seni?

Sen olmadan ben yokum.

Benim için teksin, senden başkasını görmüyor,

 Kabul etmiyorum.

Sen atamsın, sen soyumsun, milletimsin.

Sen benim dünya ahiret kimliğimsin.

Sana Tutkunum…

Şerefle, gururla taşıdığım kimliğim,

Övünerek ikrar ettiğim, bağırarak söylediğim,

Dosta güven veren, 

Düşmana korku salan kimliğimsin.

Sana Tutkunum…

Sen Emin’imsin,

Emin olarak bilinenimsin.

Bakma şimdi arızaları yaşadığına,

İkinci plana atıldığına takılma,

Sen her zaman birsin, baştasın.

Adın Hun olsa da, Göktürk olsa da,

Asırlarca dünyaya nizam veren Osmanlı olsa da,

TÜRK’SÜN.

Atatürk malumu ilan etmek için Türkiye Cumhuriyeti dedi.

Varlığımsın Türk, 

Birliğimsin, dirliğimsin,

Aşkım, Sûzan’ım her şeyimsin.

Senin içindi Milli Mücadelede verilen şehitler,

Çanakkale’de, Galiçya’da, Kıbrıs’ta, Suriye’de,

Hep senin içinde göklere haykırılan Allah nidası,

Hep senin için kükredi Mehmet, 

İlelebet bağımsız yaşaman içindi.

Yarında devam edecek bu kutsal nöbet,

Yine verilecek aziz şehitler.

 Meftunum sana, Sana tutkunum.

Sen Türk’sün, Türklüğümsün.

Ben senin nalanınım

Ve sana kara sevdalıyım, tutkunum… 

** Suzan: TDK. Yanan,  yakıcı,  ateşli,  coşkulu.

Nalan: Acı çeken, inleyen. **

SONRA ŞAİR DEVAM EDİYOR:

Her ülkücü Türk Milliyetçisi gibi çocuk denecek yaşta vatan, millet, devlet, istikbal, istiklal kavgasının içinde yerimiz aldık.

                Türk devletine ve milletine karşı kültürel, siyasi ve sosyal taarruzların ve soğuk savaş stratejilerinin uygulandığı dönemdi.

                Vatanın ve milletin bütünlüğü, kültürel değerlerin korunması ve istiklalimizin ideoloji yoluyla yok edilme oyunlarına karşı mücadele verilen bir dönemdi. Allah şahit ki bu dönemde Ülkücü Milliyetçi hareket ve Ülkücü gençlik üzerine düşen görevi layıkıyla ve fazlasıyla yaptı.

                Ülkücüler dün söyledikleri bugün doğrulandı. Bugün halkımızın çoğunluğu itiraf etme cesaretini göstermeseler de o noktaya geldiler.

                Ülkücüler dün “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” dediklerinde “şoven”, “ırkçı”, “maceracı”, “faşist” olarak damgalanıyordu.

Bugün Türkiye’nin sınır güvenliği için mücadele ettiğimiz halde devletimiz dünya devletleri içinde yalnız kaldı. Bu sonuç karşısında dün bize o sıfatları layık görenlerin önemli çoğunluğu bizim savunduğumuz noktaya geldi ve “bizim bizden başka dostumuz yokmuş” diye söylem ve davranışlar içine girdiler.

                Ülkücüler dün Büyük devlet, sözü dinlenen devlet olabilmemiz için ağır sanayi hamlesinin yapılmalı, milli tarım politikasının uygulanmalı, eğitim sistemimizin sözde değil özde milli hale getirilmeli, savunma sanayiinde kendi ihtiyaçlarını kendimiz karşılamalıyız”  diye uzak görüşlülüğü ortaya koyarken, karşı çıkanların büyük çoğunluğu bugün o çizgiye geldi.  Hatta büyük bir vurdumduymazlıkla dünde aynı şeyleri söylüyorduk savunması içindeler.

                Dün hafıza ve bilinç kavramlarının ve uygulamasının Türk’te daha yoğun olmasını istiyor, bu millete hizmeti geçen büyüklerimize, kahramanlarımıza saygı ve vefadan bahsediyorduk. Atatürk’ün, Kazım Karabekir’in, Fevzi Çakmak’ın, Mehmet Akif Ersoy’ların, daha öncesinde fatihlerin, Kanunilerin, Yıldırımların, Alparslanların, Kürşatların unutulmamasını unutturulmamasını savunuyorduk. Bunun karşılığında gerici, yobaz, tutucu, geçmişe takılı kalanlar diye isimlendiriliyorduk.   Hâlbuki amacımız düne saygı ve bağlılık yarına büyük vizyonla hareketti.  Bunu bizde yeterli düzeyde anlatamadık, onlarda anlamak istemediler.  Kendilerinden küçük birilerinin doğru haklı konuştuğunu itiraf edecek erdemliliği gösteremediler.

Şair Sunay Akın’ın paylaşımından bir anektot. “ Yıl 1962… Cağaoğlu’ndaki bir köşe yazarının odasına üstü başı bakımsız, kirli sakallı biri girer. Adını söyledikten sonra yazardan kendisine yardım etmesini ister. Köşe yazarı, karşısındakinin içler acısı halinden büyük üzüntü duyar. Cüzdanını çıkararak istediği kadar alması için adama uzatır. O da uygun bir miktar para alarak iki büklüm gözden kaybolur. Birkaç ay sonra tek sütunluk bir gazete haberi köşe yazarının gözüne çarpar.. Haberde, İstanbul sokaklarında, bir çöp bidonunun yanında bulunan cesetten söz edilmektedir. Fotoğrafa dikkatle bakar, bu, para istemek için odasına gelen adamdan başkası değildir… Emin Ersoy’dur. Mehmet Akif Ersoy’un oğlu Emin Ersoy!… İşte sizlere, “İstiklal Marşı” için devletin verdiği para ödülünü almayan, ticarete alet olmasın diye de, “İstiklal Marşını kitabına almayan Mehmet Akif Ersoy’un Türk milletine emanet ettiği çocukları….”

Biz güvenilir, inanılır, vefalı, öngörülü, vicdanlı, çalışkan, akıl ve adaletin önde olmasını isteyen bir düşüncenin mensuplaraydık.  Ama anlaşılmadık anlaşılamadık veya kendimiz tam olarak anlatamadık.    Vatan ve milletinin iyiliği için çaba gösteren bir nesil heder oldu.

Bu mücadeleyi yaparken gençtik, başka gençlerin dünyaya değişik gözlerle baktığı bir zaman diliminde biz sadece vatana millete devlete hizmet gözüyle hedefe baktık. Gençliğimiz yaşayamadık. Daha doğrusu gençlikte neler yaşanır nasıl duygular vardır diye düşünme fırsatı ve zamanını bile bilemedik de, bulamadık da.

Ama bunlara rağmen zerrece keşke demedim, demedik, demiyoruz da. Mutluyuz vatan sevgisi taşıdığımız için, mutluyuz millet bilinci taşıdığımız için. Mutluyuz vatan millet din ve devletimizle ilgili konuşabileceğimiz, tartışabileceğimiz bilgiye görgüye sahip olduk.

KENDİNİZİ NASIL TANIMLARSINIZ?

-Bir başka kabulüm olmazsa olmazımda vatan, millet, din, devlet, istiklal ve istikbal mücadelesinde kültür, ahlak, inanç ve iman çizgisi olduğuna inanç getirdim. Bunda başarılı olmak içinde aklın kullanılması, denetleme, sorgulama yeteneğinin harekete geçirilmesi gerektiğine inanıyorum. Okumak, anlamak, tartışmak, sorgulamak hata yapmayı zorlaştırır. Yeterli donanımı olmayan insan sinirlenir, huysuzlanır, saldırgan davranır dolaysıyla inandığı düşünceyi izah edemez, karşısındakilere kabul ettiremez.

ENDİŞELERİNİZ NELERDİR?

-Bireysel endişem kişiyi veya kişileri haksız yere kırmak üzmektir.

NE TÜR YAZILAR YAZIYORSUNUZ?

-Roman yazarı değilim, kendimi o yetenekte görmüyorum. Roman yazarlığı çok büyük düşün gücü, güçlü bir kurgu yetisi gerektirir. Duygu ve düşüncelerini toplumun kabul edeceği şekilde bu yolla karşısındakini aktarma yoludur. Oğlum Roman yazarı bende ve başka üstadlarınonun eserlerini okuyarak yaralanmaya çalışıyorum.

            Şiir yazarım ama kendimi şair olarak addetmiyorum. Sadece içinde bulunduğum durumlarda duygu ve düşüncelerimi bu yolla da paylaşırım.

Ulusal bir gazetede köşe yazısı, muhtelif dergi sitelerde pek çok yazım yayınlandı ve yayınlanmaya devam ediyor.

“Bozkurtların Zorlu Mücadelesi” isimli yayınlanmış bir kitabım var.

GENÇLERE NELER TAVSİYE EDERSİNİZ?

-Gençlere tavsiyem sorusuna vereceğim cevap gayet açıktır. Onlar zaten gideceği yolu hedefi amacı belirlemişlerdir. 21 yüzyıl genci dünyanın bütün nimetlerini elde toplayacak teknolojik gelişmelerin olduğu zamanda yaşamaktadırlar. Yazılı ve görsel basının yanında kitaplar ve Google adında bir danışmanları var.

Sadece tecrübe yoluyla edinimlerimi onlara destek olması açısında paylaşmak isterim. Aklı, ilmi, adaleti, hukuku, vicdanı, ahlakı, sorgulamayı, sabrı, hoş görüyü, duygudaşlığı mümkün olduğu kadar hayatlarının çizgisi yapmalarıdır.

YENİ ÇALIŞMALARINIZ VAR MIDIR? VARSA NELERDİR?

-Evet, yeni, bir kitap çalışmam var. Türk milleti olarak tarihte karşılaştığımız olayların aynısını veya benzerini sık sık yaşıyor ve bu nedenle gerekli olduğuna inandığım hafıza ve bilinç noktasından hareketle edinimlerimi ortaya koymak için çalışıyorum, inşallah sonuca erdirir başarılı olurum.

NASIL BİR DÜNYADA YAŞAMAK İSTERDİNİZ?

– Ülküm dünyada yaşayan Türk devletlerinin ve bütün Türklerin hür, güçlü, huzurlu birbirlerini sevmesi ve desteklemesidir.  Torunlarımın ve torunlarımın torunlarının bağımsız hür, huzurlu, sağlıklı aklını kullanan ve ayrıca güzel hasletleri bünyesinde barındıran birileri olmasını diliyor, arzuluyorum. Dünyada daq, ülkemde de iyilikler güzellikler geçerli olsun.

VE mutluyum, gururluyum, onurluyum, çünkü Türk yaratılmışım.