Hayatta en nefret ettiğim şeylerden birisidir sitem…
Bana ister kızın, ister kınayın, ister küsün ama sitem edecekseniz alın siteminizi ve sisteminizi kapatın.
Evet, belki hayırsız, vefasız olduğumu düşünüyorsunuz ama yanılıyorsunuz. Çünkü değilim. Öyle ki hayat koşturmacasından arayamadığım doğru olsa da birçok dostumu eğer gönlümde zaten yeri varsa on yıl değil yirmi yıl sonra da görsem kaldığım yerden devam edecek kapasitede de bir varlığım…
Hani durur durur durur bir gün ses tonunu ayarlamış şekilde sizi arar ve “Hayırsız! Niye beni hiç aramıyorsun?” diye giriş yapar ya konuşmasına… O girişin gelişmesini geçiyorum, sonucunu söylüyorum: gözümde küçülmekten başka bir işe yaramaz. Çünkü ben hayat meşakkatinin ne olduğunu bilen biriyim. Herkesin de öyle olduğu kanısındayım. Gerek okula gerek aileme, çocuklarıma konu komşuma karşı sorumluluklarım var. Benim düşünmem gereken bir sürü ayrıntım var. Siz de öylesiniz elbet… Herkes öyle… Kimsenin kimseye sitem etmeye hakkın yok bu zamanda. Anlayışlı olmaları gerektiği halde “Değer versen arardın, gözümde kıymetin yok ki, her yere gidiyorsun da bir kahve içmeye mi vaktin yok, size cumartesi pazar tatil değil mi?” diyerek uzattıkça uzatır iyice bunaltırlar ya… Ev hanımlarının bile bazen arayıp sormaya eli değmezken benden niçin beklerler anlamıyorum. Belki yetişemiyorum, belki yorgunum, kapasitem az, belki müsait değilim ve ya aramak için ciddi sebep de yokmuş ki aramamışım.
Öyle ya insanları boşu boşuna rahatsız etmenin âlemi nedir? Evet, beni bilen biler, birini aradığımda direk konuya girerim bazen hal-hatır kısmını geçtiğim ya da aceleyle sorduğum da çok olur. Kimiyle görüşme saatleri bile belirlerim çünkü okul saatinde ve gece geç saatte konuşmam mümkün olmayacağını dostlarım bilirler. Ki okul dönüşü –ilerleyen yaştan olsa gerek- ağzımı açacak dermanım olmadığı günlerimin yanı sıra okuldan dönen çocuklarımı karşılama ve gerekli ilgiyi gösterme sorumluluğum var. Günlük koşuşturmalarımdan kendime vakit ayıramadığım zamanlarda zamanın kıymetini yeniden anladığımda üzüldüğüm anlarım var. Annemi babamı bazen uyumuşlardır, bazen de yorgunlardır diye arayamadığım haftalarım var. Samimiyetimi ilerletmek zorunda kaldığım roman kahramanlarım var. Ayrıntılarda boğulduğum zamanlarımda bütünleşmeye çalıştığım fikirlerim var. Bana müsait olan zamanın diğeri için uygun olmadığını düşündüğüm saatlerim var. “Tırnağın varsa başını kaşı, el elin eşeğini türkü çağırarak arar,” gibi anlamlı atasözlerimiz var. Ve bu hengâmede birinin sizi arayıp “Hayırsız! Sen ne vefasızsın diye kızmasını hazmedemediğim kişiliğim var. Üstelik ben birkaç yazımda da belirtmiştim eleğimi elime alıp karakteri, erekleri bana uymayan arkadaşları iyice zayıflayan hafızamdan sildiğim de var. Sizin her tanıştığınız hayatınızda mı kalıyor? Hiç sanmıyorum. Bütün bunlara rağmen bilmem sizde de var mı ama “Sanki tek derdim, tek tanıdığım sensin!” diyecek kadar sinirlendiren lüzumsuzlar da var. Belki yanılıyorum ama sitemkârların sizin kadar sorumlulukları olmayanlar oldukları kanısındayım.
Ben hayatta kimseye sitem etmedim…
Allah ettirmesin.
sitem etme ile ilgili görsel sonucu
Beni arıyorsanız üç günlük dünyada kendinizi ve beni mutlu etmek için arayın, sesimi duymak için arayın, bir şey sormak için arayın, azıcık aklım var onu almak için arayın, bana ihtiyacınız varsa arayın, beni sitem etmek için aramayın.
Biliyorum, farkındayım “Gönül umduğuna küsermiş” ama sitem şiirlerde kalsın, buna hakkınız olduğunu düşündüren sosyal medya sözlerinin gazına gelmeyin. İşinizi yapın.
Bana ister kızın, ister kınayın, ister küsün ama sitem edecekseniz alın siteminizi ve sisteminizi kapatın.